"Sen
sustuğun vakit İLKYAZ yok artık
Bereket de biter, sevda da biter
Birden çöküverir kış ve karanlık
ŞARKISIZ ŞİİRSİZ RESİMSİZ bir dünyaya dökülür
KANATLARI KIRILAN TÜRKÜLER |
GÖRÜŞLERİNİZİ
İLETİN
YAYIN
ARAMA
|
|
Sık.Kullanılanlara.Ekle
Giriş.Sayfası.Yap
Sitemizi.ziyaret.etme nezaketini.gösteren
güler.yüzlü.kişiden.birisiniz,
teşekkürler...
|
HAYDİ BU YAZ HER GİRESUNLU
GİRESUN'A
Doğduğumuz memleketleri, terk edip gittik başka diyarlara....
Göçebe kuşlar gibi, konduk, bulduğumuz ilk dallara....
Zaman süzgecinde geçip gitti hayatımız...Bazen acı bazen tatlı, bazen aç
bazen tok...
Bir gurur vardı bu insanlarda başarmadan dönmek yok diye. Tek çıkış yolu
başarılı olmak.
Ve şimdi gurbetteki Giresunlular sıladakinden kat kat fazlalar...
Ekonomik olarak çok iyi durumda olanlar var normal olanlar var...
Çoğunun en azından yılda bir kez tatile çıkma imkanı var..
Gelin birlik olalım, doğduğumuz memlekete sahip çıkalım...
Devletten istediği yatırımı alamayan Giresun, ekonomik kriz nedeniyle
daha da gerilemiştir.
Bize gelen haberlere göre yılların esnafları, toptancıları havlu
atmışlardır. Her ilçe de 10-20 esnaf, kepenkleri bir olayı protesto için
değil, ayakta duramadığı için indirmiştir.
Giresun'un şu an için tek çıkış noktası; gurbetteki Giresunlulardır..
Gerçi kriz nedeniyle tüm Türkiye ve diğer hemşehrilerimiz de güçlüklerle
karşı karşıyadır.
Yaz için hareket kabiliyeti olan hemşehrilerimizden bir ricamız var...
Gelin birlik olalım, bu yazı dostlarımızla birlikte Giresun'da
geçirelim.. Gitmeyelim başka yere...
Doyduğumuz memleketler farklı olsa bile; bizi biz yapan, huyunu suyunu
aldığımız memleketimize vefa borcumuzu unutmayalım..
Haydi herkes bu yaz Giresun'a...
Yiyelim, içelim, gezelim, görelim... Yediklerimiz bizim olsun
gördüklerimizi başkalarına da anlatalım, Giresunlu olmayanların da
memleketimize gidip görmesini, ufak da olsa ekonomik katkı yapmasını
sağlayalım.
Her Giresunlu kendini Giresun'u tanıtma ve kalkındırma fahri başkanı gibi
hissetsin..
Tüm ülke, tüm Karadeniz kalkınsın; ama, "önce kendi fakirin" derler ya,
işte öyle..
Giresun'a gidince herkes kendi ilçesine, kendi köyüne bir katkı
sağlasın.. Alması gerekenleri kendi çevresinden temin etsin.. Bu etkileşim
zaten diğer illere de yansır.
Yalnız burada yerli esnaftan ricalarımız olsun...
Fiyatlar piyasayla aynı olsun, insanlar fazla para ödediği hissine
kapılmasın. Elimiz sirke satsa bile yüzümüz bal satsın.. Mesire yerlerinde
ve lokantalarda temizliğe özen gösterelim. Özellikle yemek verilen
yerlerde, özel iş elbiseleri ve tek tip kıyafet çok hoş olur.
Bir örnek vermek istiyorum. Geçen yaz yaylaya çıkarken en son kasaptan et
almağa kalktık. Yayla yolunda,ondan sonra kasap olmadığı için kasap " tok
satıcılık" yaptı. Etimize 2 dakika bıçak atması yeterli iken o eti poşete
atıp eyvallah çekti. Allah'a şükür elimiz bıçak tutar, az da kasaplık
vardır. Ama aynı şeyleri bir yabancıya yapmayalım...
Gelin Birlik Olalım, Giresun'u Hep Beraber Kalkındıralım...
Saygılarımızla
Ali Şükrü Kara,
www.giresunlular.com
BİR TUTKUDUR KARADENİZ...
(Giresun üstüne bir "güzelleme" denemesi)
Doğu Karadeniz'e her mevsim gitmeli; 12 ayın hepsinde güzel Karadeniz'in
doğusu. Ama, yaz mevsimi bir başka.
Bakmayın bir Akdeniz aşığının "Aylardan Temmuz ise..." deyip, Akdeniz'i,
Akdeniz akşamlarını övmesine. Temmuz Doğu Karadeniz'de de güzel. Deniz en
uysal döneminde.
Eskiler Karadeniz'de üç liman var demişler: Temmuz, Ağustos, Sinop !
Temmuzda Karadeniz limanda, sakin, sessiz.
Gezidesiniz... Belki tur otobüsüyle, belki özel aracınızla geldiniz Doğu
Karadeniz'e. Mola yerlerinizden biri Giresun;kirazın, fındığın anavatanı
Yeşil Giresun.
Giresun'da görmek isteyeceğiniz ilk yer, Kale... Şehir, Kale merkezli
yarımadanın iki yanında, doğu-batı yönünde uzanıyor; denize ve karayoluna
paralel uzanan öteki
kıyı kentleri gibi. Kale fotoğraf ve film çekme arzunuzu kamçılıyor.
Biraz uzaklara, sahil boyuna bakıyorsunuz. İşte Giresun Adası.
Karadeniz'in, üzerinde tarım yapılabilen ve insan barınabilen tek adası.
Mitolojinin Aretias'ı, hani Herkül'ün altın postu ararken uğradığı ada...
Sonra kentin batı yakası... Ve Kale'den seyrine doyum olmaz günbatımı.
Uzar gider sahiller ötelere, Trabzon'a , Rize'ye, taa Sarp'a kadar. Doğa
hep benzer güzellikler sunar. Eğer farklı olanı göremezseniz, bu
çeşitlilikler bölgesinde imkânsızı başarır, tekdüzelikten yakınırsınız.
Öyle ya , solunuzda hep Karadeniz,
sağınızda yeşil dağlar, yamaçlar...
Halbuki öyle olmamalı, - bizim gibi- bir köy yolundan sapmalı, yeşilin
yüreğine girmelisiniz. Tropikal bir bölgede değil, Temmuz-Ağustos
aylarında Doğu Karadeniz'desiniz... Gözünüzü doğadan, yeşilin yedi
renginden alamıyorsunuz.
Dağ - taş yeşil, yemyeşil... Yollar kimi yerde kızılağaçların, fındık
dallarının, böğürtlenlerin içinde bir tünel gibi. Ağaçlar arasında değil
de, bir kameriye içinde yolculuk ediyorsunuz sanki...
Fındık bahçeleri arasına serpilmiş evler, köy evleri...Galvanizli saçtan
çatılarıyla yıldız misali parıldamakta...
Sahilden başlayan 30-40 km enindeki kuşak, fındık bahçeleriyle kaplı.
Burada ekonomik değer taşıyan tek ürün fındık. Bazen bol olsa da, dalların
boş kaldığı yıllar çoğunlukta...
Çok iyi, çok hoş Doğu Karadeniz ... Ne var ki, özellikle sahil kesimi,
Temmuzda ve Ağustosta, bunaltıcı sıcak .İnsanlar serinleme ihtiyacını
YAYLALARLA çözümlemişler; hem de yüzlerce yıldan beri... Bakmayın hava
sıcaklığını 30 dereceler civarında dolaşmasına; aşırı nem sıcaklık hissini
arttırıyor, insanları bunaltıyor. Hayvancılık geleneğinin de etkisiyle,
sahilde yaşayanlar Mayıs ayından itibaren , ortalama yüksekliği 2000
metreyi bulan yaylalara çıkıyor.
Yaylacılık, Doğu Karadeniz'de bir yaşama biçimi. Yerlisi ,gurbetçisi,
yabancısı mutlaka yaylaları görmek istiyor. Son yıllarda turistik turların
programlarına da giren yaylalar türlü güzellikler sunuyor.
Akköpüklü çaylar, dereler boyunca Doğu Karadeniz Dağları'na tırmanıyor ve
çok değil 50-60 km sonra 2000 metrelik yüksekliğe ulaşıyorsunuz. Geniş
yapraklı bitkiler yerini yöreye özgü köknarlara, ladinlere bırakıyor...
Sonra da, otlaklar ve yüksek dağ çayırları alıyor sırayı. Manzara mı?
Manzara sahili aratmıyor. Üstelik serin hava, buz gibi soğuk su, size yaz
ortasında bahar serinliğini yaşatıyor.
Çam kokusu, kekik kokusu, yayla çiçeklerinin kokusu dolduruyor
ciğerlerinizi.
Biz, bölgenin en görkemli yayla şenliklerinden birinin yapıldığı gün,
orada, Giresun'un Kümbet Yaylası'ndaydık.. Bektaş'ta, Perşembe
Yaylası'nda, Ayder'de, Uzungöl'de, Hemşin'de de olabilirdik..
O gün yaylaya akmıştı bütün sahil. Yalnızca 1 gün için gelmişti bu
insanlar. Komşu illerden, uzak ellerden gelenler vardı. Sanki Türkiye'nin
en büyük açık hava otoparkı kurulmuştu Kümbet'in Aymaç çayırına. Yerel
yönetimlerin öncülük ettiği bu kutlamalarda halk sanatçılarla buluşuyor,
müzik dinliyor, yiyip içiyor ve eğleniyor.
On binlerce insanı bir araya toplayan yalnızca yiyip içme, eğlenme isteği
olamazdı; bir kültür, bir yaşama biçimi olmalıydı yaylacılık.
Yaz aylarında hemen her hafta sonu bir yerde yayla şenliği yapıldığını
öğrendik görevlilerden. Ama bazılarının önemi ve ağırlığı ötekilerden
farklıydı. Kümbet Yayla Şenlikleri, ölçü alınan, önemsenen şenliklerden
biriydi.
Yöneticiler bir kez daha, yaylaların turizme açılması, ancak bu
yapılırken doğanın bozulmaması gerektiğini söylediler. Kayak merkezleri,
konaklama tesisleri kurmak için çalışmalar yapıldığını öğrenmek sevindirdi
bizi... Ne var ki ulaşım
olanakları arttıkça yaylaların betonlaştığı da gün gibi aşikardı. Eskiden
kona-göçe 3 günde gidilen yaylalara şimdi motorlu araçlarla 1-2 saatte,
hem de asfalt yollarla gidiliyor olması, olumsuz etkilemişti yaylaların
doğasını... Önlem almak şarttı...
Geçim kaynakları sınırlı olan yöre insanı turizme , özellikle de yayla
turizmine umutla bakıyor. Doğaya saygılı yatırımlar, bilinçli
tanıtımlar,ülkemizin bu sözü çok edilen ancak az bilinen bölgesine,
bölgenin çalışkan insanına, yepyeni geçim kaynakları yaratabilir. Son
yıllarda "Her gurbetçi Karadenizliden Karadeniz'e bir turist" kampanyası
ilk meyvelerini vermeye başlamış bile...
Güzel yurdumun güzel insanları ! Gelin sizler de katılın bu çağrıya.
Bugüne dek görmemişseniz, gidin, görün Doğu Karadeniz'i. Çam kokulu, çiçek
kokulu yaylalara çıkın, köy yollarına sapın, yeşilin yüreğine yolculuklar
yapın.
Temel olun, Fadime olun... İlle de Karadeniz olun !
Ne demiştik söze başlarken :
BİR TUTKUDUR KARADENİZ !
***
İlhami ARSLAN, Yapımcı, TRT İzmir Radyosu 0535 619543 |